17 Kasım 2017 tarihinde not almışım.
17 Kasım 2015 – bugünden tam iki yıl önce Karl Ove Knausgaard’ın The New Yorker dergisinde Vanishing Point isimli bir makalesi yayımlanmıştı.
Vanishing Point – ufuk çizgisi olarak dilimize çevrilebilir. Farklı noktalardan uzağa baktığımızda bakışımız ufuk çizgisinde birleşir. Günümüz koşullarında bulunduğumuz noktadan bir başka yere gitmek zor değil. Karl Ove Knausgaard yazının başında sabaha karşı evinde, masasında oturduğunu söylüyor ve sabahı tasvir ediyor. Şimdi masamdan kalksam ne kadar sonra Berlin’de olurum sorusunu soruyor ve yolu anlatıyor. Şimdi, İstanbul’da bulunduğumuz yerden yola çıksak, öğleden sonra bir uçağa atlasak, akşam yemeğini Berlin’de yer hatta saat farkından dolayı iki saat kazanırız.
“İmgelere erişmek de geçmişe göre kolay.” Her türlü imgeye erişmekten bahsediyor burada yazar. Dünyanın bir yerinde süren bir savaş, deprem, uçak kazası, terör eylemi, açlık, zenginlikle ilgili bir görsel kısa süre sonra sizin önünüze gelecektir. Şimdiki zamanda yaşadığımız görsel bombardıman. Üstelik tam da burada gündelik hayatı yaşamaya çalışırken. Kahve hazırlarken, evi toplarken, yemeği kaldırırken. Çoğunlukla bu gerçeklikten kendimizi korumaya çalışıyoruz diyor yazar. En azından kendisinin böyle yaptığını söylüyor. Belki bizler de yapıyoruz ama sonra bir bakıyoruz uzaklaşmaya çalıştığımız bir görsel hemen önümüzde. Sosyal medyayı ilk açtığımızda onunla karşılaşabiliyoruz.
Ocak ayı içerisinde bir bestseller kitap okudum. Bestseller okumayı seviyorum. Güne dair farklı bir bakış sunuyor. Takıntılarından koparıyor, dürtüyor seni.
Sonrasında Yapı Kredi Yayınları sayesinde Jean Louis Fournier, Otopsim isimli romanı okudum. Bir süre adı, yaratıcı yazarlık olan, okumak yazmak olan kurslara devam ettim. Bu kursların faydasını, zararını kişi kendini tanıdıkça anlıyor. Bana en büyük faydası, neyin uzağında durmam gerektiğini göstermesi oldu. Ne kadar çok tercih ediliyorsa o kadar sorgulamamı sağladı. Farklı olanı aradım, bulmayı öğrendim. Kurmaca dışı okumalarımı artırdım.
Twitter’da bir yayınevi, Can Yayınları, #HerkesinOkumasıGereken5Kitap diye bir hashtag açmıştı geçenlerde. Bu soruya ben de yanıt verdim kendimce. Sonra aklıma yanıtları taramak geldi. Görebildiğim 258 yanıttan, 45 tanesinde 1984 isimli roman, 18 tanesinde Saatleri Ayarlama Enstitüsü öneriliyordu. Yayınevi bu veriyi nasıl kullanacak göreceğiz. Ancak bazı kitapların bir sonraki baskıyı yapacağı kesin.
Moda haftaları dolu dizgin devam ederken, dikkatimi çeken iki durumu yazayım. Beğenerek takip ettiğim moda blogger Caro Daur, moda ayı seyahatlerinin organizasyonunda kendisine yardımcı olacak bir asistan aradığını duyurdu İnstagram hesabında. Kısaca görev tanımını yazdı ve sorduğu üç, dört sorunun video ile yanıtlanmasını istedi. E-mail adresini verdi. İş ilanına başvuru yağdı. Kısa süre içinde Caro Daur, maillerle başa çıkamayacağını söyledi ve özür diledi.
New York Moda Haftası #NYFW sırasında gerçekleşen bir mayo defilesi herhalde müthiş ilgi çekti. Chromat, podyumda herkese alan yarattı. Engelli, kilolu, selüliti var, trans demedi rengarenk yürüttü podyumda. Şov epey ilgi gördü. Bloggerlar geniş yer ayırdılar. Defilenin alttan alta Victoria’s Secret şovlarını eleştirdiği de konuşuldu.
Bu ara biraz Lacan, biraz Freud okuyarak, notlar alarak ilerliyorum. Yazıyı “Otopsim”den bir alıntıyla bitireyim. Jean Louis Fournier’in kısa, derin yazımına hayranım. Çeviri için Aysel Bora’ya teşekkürler.
“Asla karşı karşıya gelmemiş, birbiriyle toslaşan kelimeler, bu çarpışmadan çakmaktaşı misali kıvılcımlar yükselir.”
Otopsim, Jean Louis Fournier, Yapı Kredi Yayınları, Ocak 2019, Çeviren: Aysel Bora
* dream: hayal